. Belki bazılarımız bu konuda ufak tefek yardımlarda yapabilir. Ama onları anlamayı, onların sorunlarının ne olduğunu çokta merak etmeyiz. Ta ki başımıza gelene kadar.
“Ben de kısa bir süre de olsa, “başıma gelene kadar” bu kadar derin hissedememiştim.”
Görme engellileri anlama ve engelli kardeşlerimize destek amaçlı “Karanlıkta Diyalog” adlı bir sergi, kızımın ödeviydi. Resim sergilerini sevdiğim ve resme meraklı olduğum için bende kızımla gitmeye karar verdim. Sergi alanı metro da büyük bir platforma kurulmuştu. Gelen herkes gibi bende resim görmeyi umut ederken, bilet sırasına göre kızım da dahil, 15 kişiyi sarı çizgili bir platformdan içeri aldılar. İçeri girerken elimize görme engelli kardeşlerimizin kullandığı çubuklardan verdiler.
“Şaşırdık!”
Sonra bize, danışmadaki görevli, birazdan bütün ışıkların kapatılacağını ve 90 dakika boyunca bize görme engelli bir rehberle İstanbul’u dolaşacağımız söylendi. “Ben karanlıktan korkarım” dedim, içimden. O sırada görme engelli rehberimiz geldi ve ışıklar söndü. Kızım elimi sıkıca tuttu. “Korkma dedim, ben yanındayım” ama aslında ben ondan daha çok korkuyordum.
Rehberimiz sadece sesimi takip edin. Ellerinizi ve elinizdeki çubukları kullanarak bulunduğunuz yeri tanımaya, nerede olduğunuzu anlamaya çalışın dedi. Sırasıyla meyveleri, bir evin bahçesindeki pencereyi bulduk. Boğazı gezdik, tramvaya binip İstiklal Caddesini dolaştık, o zirifi karanlık platformda.
İlk başlardaki korkumuz kalmamıştı. Kuşların, denizin, insanların, rüzgarın sesini bu kadar net duyduğumu hatırlamıyorum.
Gezimiz bittikten sonra artık sıra yorgunluk kahvesi içmeye gelmişti. Yine aynı platformda bir kafeye girdik. Herkes bir şeyler alarak masasına oturdu. Ama dikkatimi çeken şey garsonun para üstünü bozuk demir para olarak vermesiydi. Dokunarak tanıma duygusu orada daha çok pekişti, amaçta buydu zaten. Kahvelerimizi içerken rehberimizin milli bir sporcu olduğunu, bir çok konuda eğitim verdiğini ve birincilikleri olan bir çok dal olduğunu öğrendik. Bize özellikle adını soyadını ve iletişim bilgilerini verdi. Araştırmamızı istedi. Görme engelliler için okunan kitapların, kaldırımlara döşenen sarı bantların görme engelliler için kadar önemli olduğundan bahsetti. En son bizlerin neler hissettiğini sordu. Aslında bizler kahve içmeye başladığımızda çoktan görme engelli olduğumuzu unutmuştuk..
Ben bu deneyimden kendi adıma çok şeyler çıkardım ama bunu yaşamadan, empati kuramadığım için hala vicdanım çok rahatsız. Dilerim bu yazıyı okuyan dostlarıma yaşamadan da olsa bir şeyler aktarabilmişimdir.